31 Aralık 2012 Pazartesi

all you need is love

Dinlerken yazıyorum bu satırları. Derken baştan uyarayım bu arada bu bir yeni yıl yazısıdır. Nedense yılın son gününe gelince bir yazı patlatmayı severim bu bakir bloguma.

Kendisiyle pek ilgiliyim aslında şu son 3 gündür desem. Ben zaten uzun zamandır hem görünümü hem de içeriği üzerine oynamak istiyorum. O kadar tembelim ki bu oyun alanımda bile elim kalkamıyor nedense. Derken bir yılbaşı silkinmesi tadıyla yeniden üstünde değişiklikler yapmaya başladık. Böyle bir iki değişiklik gelir bir de üstüne aylardan Aralık günlerden 31 denk düşünce durur muyum hiç hemen bir yeni yıl yazısı patlatırım. (Daha öncekilere göz atmak isteyenler için [2010], [2011], [2012])


2012' nin muhasebesi derseniz muhasebe edecek pek bir şey yapmadım bu yıl iş hayatıma dair. Şehir değiştirmedim, ülke değiştirmedim, medeni halimi değiştirmedim. Olabildiğince tembel oldum bu yıl. Kendime hiç yakıştırmadığım ve yakıştırmadıkları kadar.

Kısa bir 2013 listesi yapmak istiyorum izninizle. Bu maddeler arasında yardım edebileceğinizi düşündüğünüz başlıklar olursa bir kapımı çalarsanız çok sevinirim. (işte zilim: betulkar @ gmail.com)

  • Tembellikten kurtulmak,
  • Disiplinli yaşamayı yeniden öğrenmek,
  • Sporu bir alışkanlık haline getirmek,
  • Daha çok okumak,
  • Daha fazla yazmak,
  • İngilizce yazmaya başlamak,
  • Bir proje edinmek ve üzerine çalışmak,
  • Sosyal sorumluluk konularına dokunmak,
  • Kıyafete daha az para harcamak,
  • Maneviyata biraz daha fazla özen göstermek,
  • İnanmayı öğrenmek,

Bu listeyle birlikte kendime bir de anahtar kelimeler seçtim.
Aşk, başarı, seyahat. 

Sizin bir listeniz var mı?  Liste yapmadınız diyelim en azından anahtar kelime seçtiniz mi? Benim ilk önerim: All you need is love!



WARNING: This is my first English post. Please give some mercy :)

While I am trying to write this, Iam listening my title song,  By the way this is my New Year Resolution post! I don't why, I always would like to write something to my untouched blog at the end of the year.

Lately I'm focused on my blog last three days. I already had some concerns about both the content and the design for a long time. Just then I shaked my self with new year's spirit and did some changes. After couple of changes and because of December 31st, I couldn't stop myself and start to write all this about new year. (I would like to share my previous new year posts but unfortunately all of them in Turkish. So it doesn't make sense for you who want to read my blog in English)

If you ask me about my last year, there was no so many big deals about my career. I didn't make any city changes or country or marital status. I was lazy as much as possible. Before I' ve never ascribed myself such a thing neither some of my friends.

With your incredible patients, I would like to present you my new year To Do List. If you may think you can help me about some of them please shoot me via my e-mail which is betulkar @ gmail.com.
I will be appreciate that.


  • Stop being lazy,
  • Live in discipline again,
  • Make a habit of doing sport,
  • Read more,
  • Write more,
  • Start writing in English (It' s already crossed off, huh?)
  • Start a project and work on that,
  • Want to be interested in social responsibility projects,
  • Spend less money on fashion,
  • To be more spirituality,
  • Learn to believe,


I also choose some key words to myself for 2013.
Love, success, journey.

Do you have to do list as boring as mine? At least did you choose any key words for 2013? My suggestion is for you: All you need is love!

30 Kasım 2012 Cuma

Aynı Kentte

Dedin "Bir başka ülkeye bir başka denize gideceğim.
Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.
Yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam;
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
Aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede.
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
Hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,
Yıllarıma kıydığım boşa harcadığım."


Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın.
Bu kent peşini bırakmayacak.
Aynı sokaklarda dolaşacaksın. Aynı mahallede yaşlanacaksın;
Aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Bu kenttir gidip gideceğin yer. Bir başkasını umma.

Bir gemi yok, bir yol yok sana.
Değil mi ki hayatına kıydın burada
Bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.


KAVAFİS' ten.

7 Kasım 2012 Çarşamba

Gypsy Halloween Soul

Geç kaldım biliyorum. Geçtiğimiz hafta yarına denk gelen gün Parade olacaktı sözde. Sandy Hurricane sağolsun parade de iptal edildi bu sene. Ama günler öncesinden Halloween'e hazırlanmış harika evler vardı. onlardan paylaşacağım size. Bir de bu sene biz ne giydik bir göz atın istedim.




Bu eve bir gün İkea Brooklyn'den dönerken rastladık. Harikaydı bahçesi. Yaklaşınca üstümüze atlayacak otomatik bir şey beklemedim desem yalan olur. Ama neyseki ev sahibi düşünceli davranmış.


Parade'in hemen öncesindeki haftasonu birçok parti yapıldı. Sebebi basit Parade'in olacağı gün haftaiçine denk geldiğinden insanlar rahat rahat sabaha kadar eğlenemiyorlar. Biz de dışarı çıkmayı düşünmezken son anda gelen gazla elimizde ne varsa onlarla bu kıyafetleri uydurduk hiç de fena olmadı açıkçası.


Gecede en kıskandığımız ikili Khal Drogo ve Khaleesi oldu açıkçası. Bunun da sebebi açık biz de bu ikilinin kıyafetlerini uydurmayı planlıyorduk ki oldukça ayrıntılı olduğundan zor geldi. Ama arkadaşları tebrik etik cidden çok hoş uydurmuşlar.







Sandy'nin çok kötü etkilemediği bizim bölgede sokakta çocukların 'Trick or Treat' oyunları oynadığına şahit olmak bana bizim çocukken kurban bayramından önce apartmanın bahçesinde kocaman ateş yakıp çevresine oturup korku hikayeleri anlatmamızı hatırlattı. :)



Geçen sene izlediğimde hep aklımda Jedi Knight olmak vardı. Hala istiyorum bunu. Kimbilir belki önümüzdeki yıla :D 




30 Ekim 2012 Salı

Cehaletin En Büyük Silahı: Kader Yanılgısı

Biz dedik;
-“Herşey olacağına varır!”

 Allah c.c dedi ki;
-“İnsan için ancak, çalıştığı vardır!” Necm suresi- 39

 Biz dedik ;
-''Nasipse olur, kısmetse odur..''

 Allah c.c dedi ki;
-''Biz her insanın kaderini, kendi çabasına bağlı kıldık." (İsra Suresi. 13)


Sonra oturduk, kendi beceriksizliğimize kader deyip ağladık...

Ne güzel buyurmuş Geylani hazretleri;

-Allah’ın takdirini O’nun aleyhine delil yapmayın; Çalışın, çabalayın...

29 Ekim 2012 Pazartesi

Porto Rico' da Rüya Doğum Günü - 2

San Juan'daki ikinci günümüze erken kalkmamız gerekiyordu ki bir gece önceden zorla aldığım bilgiye göre sabah bir deniz altı gezimiz olacaktı. O sebeple biz de erkenden kalkıp bir okyanustan faydalanalım dedik. Ne yazıkki okyanusla daha önce hiç karşılaşmamış bir bünye olarak dalgaların çok feci azizliğine uğradığımı söylebilirim.

1 saat kadar dalgalarla boğuşup bir 15-20 dakika güneşlenmeye çalışmakla geçen zamanımızın ardından hemen otelimize dönüp dalmaya gideceğimiz yer olan Caribe Hilton' u bir arayalım dedik ki zaten yetişemediğimiz telefon çağrısı da onlardanmış. Gezimizi bir gün sonraya daha erken bir saate ertelemek istiyorlardı. Çünkü okyanusdaki müthiş dalgalardan dolayı sualtı görüşümüzün kötü olacağını düşündükleri için bu öneriyi bize sunuyorlardı. Hal böyle olunca biz de daha erken bir saatte Old San Juan'ı keşfetmeye koyulduk.





İlk durağımız bütün turistlerin mutlaka uğraması gereken bir cafe-bar-restaurant olan Senor Frog. Ben bu yere bayıldım. Hele ki o kocaman 'The Yard' adını verdkleri nefis kokteylleri yok mu. Hmmm hala aklımda. O kocaman şey biter mi acaba diye düşünmeyin farkında olmadan bitirivriyorsunuz hem de kafa olmadan. Buranın dekorasyonunu ve çalışanları kadar çok sevdim. Böyle keyifli bir ortamı Türkiye'deyken hiç tatmadığım için de üzüldüm açıkçası. Hemen kendi kendime 'Bağdat Caddesi' nde böyle bir yer olsa ne güzel olurdu' diye başlayan klasik Türk cümlelerimi kurdum.









Senor Frog'daki ziyaretimiz son bulurken biz turistler için ücretsiz olduğunu öğrendiğimiz 'Troley' i yakalamak için koşuştırmaya başlamıştık. Nefis bir fikir bence. Gerçi Old San Juan diye bilinen yer yürüyerek de gayet kolay gezilir ancak havanın sıcaklığını hesaba katarsanız Troley'in ne kadar iyi bir fikir olduğuna hemen siz de hak vereceksiniz.



Şehirdeki ikinci durağımız en önemli iki tarihi yapıdan biri Castillo de San Cristobal idi. Burada Puerto Rico'nun İspanyollar ve Amerikalılar için önemini öğrendik. Enfes bir ada ve okyanus manzarasına doyduktan sonra tekrar Troley durağında beklemeye koyulduk. Sonraki durağımız önemli meydanlardan biri olan Plaza Colon. Burada Yeni Dünyanın keşfinin 500 yılı anısına yapılan bir anıt var. Zannedersem bu meydanın aynı zamanında Kristof Colomb anısıyla da ilgisi var. Ve inanılmaz sıcakta çocukların, gençlerin ve yöre halkının serinlemesini sağlayan su fıskiyeleri :)






Plaza Del Quinto Centenario meydanın güneye doğru yani şehrin içlerine doğru ilerlerken şık cafe restaurant ve mağazalarla donanmış kafaler içinde bulacaksınız kendinizi. Bir şey alamayacak olsanız bile girin dolaşın orjinal şeyler göreceksiniz.




Biz sokaklarda dolanma işimizi tamamlandıktan sonra hemen gurme listemizde olmazsa olmazlarda bulunan Waffle Era Tea Room' a uğradık. Nefis bir waffle eşliğinde özel çaylarını denedik. Okyanus manzaramız da cabası oldu :)



Buradan çıkışta şehri dolanarak yukarda bahsettiğim ikinci önemli tarihi yapı olan Castillo San Felipe Del Morroolan' a doğru yol aldık. Burası da aslında San Juan'ı koruyan ikinci kale ve daha büyük olanı.  Ancak bana kalırsa bu kalenin manzarası daha iyi ve görüş alanı da Castillo de San Cristobal' den daha geniş. İçerde ne var ne yok derseniz aslında Castillo de San Cristobal de gördüğümüz şeylerin tekrarını gördük diyebiliriz. Ama bu sefer Castillo San Felipe Del Morro da ilginç bir rampa varki oradan bilmem kaç kilogram ağırlığındaki toplar indirilip çıkarılmış efendime söyleyeyim bunlar döneminin en güçlü silahlarıymış vs.





Bu kaleleri gezerken Porto Rico' nun, her ne kadar Amerikan korumasında olan bir ülke konumunda olsa da İspanya' ya olan sempatisini de yitirmediğini anlıyorsunuz.

Buradan sonra özel bir anıt mezarlık olan ve hemen Castillo San Felipe Del Morro nun yanı başında bulunan Santa María Magdalena de Pazzis Cemetery ye uğramaya çalıştık ama yağmur ve okyanus havası sağolsun sırılsıklam yağmurda ıslandık. Burası San Juan'ın land marklarından biri ve İspanyol Koloni döneminde kalma olduğu bilgilerine sahibim yalnızca.

Bu kadar ıslandıktan ve büyük bir ölçüde şehrin en önemli yerlerini gezdikten sonra koşarak otelimize döndük. Akşama klasik San Juan gecesi yapmak kalmıştı geriye. Efendim akşam saat 8 civarı otelimizden ayrıldık ve şehrin en önemli yerel restaurantı olduğunu öğrendiğimiz  Jose Enrique' nin yolunu tuttuk. Kapıdan girinde çok şaşıracaksınız zira burası bir mahalle lokantasını anırıyordu. Ama sırada inanılmaz şık bayanlar ve yakışıklı iyi giyimli beyler bulunuyordu.  Biz de barda umutsuzca sıra beklemeye koyulduk. Daha doğrusu bara oturma sırası. O kadar övgü vardı ki bu yerle ilgili, barda da yemeğimizi yiyebileceğimizi söyledik artık garsonumuza. Şanslıyız ki oldukça güzel ve sıcak kanlı olan garsonumuz bize restaurantın arka tarafında gizli tutulmuş gibi olan bölmesinde yer ayarladı. Bir kere restaurantta menü diye bir şey yok. Yemekleri ısmarlayacağınız garsonunuz size bir beyaz tahta getiriyor ve tüm yemeklerin ne olduğunu içinde ne olduğunu teker teker anlatıyor. Ben hayatımda yediğim en büyük balığı sanırım burada yedim. Zaten restauranttaki hemen herkes aynı şeyi ısmarlamıştı gördüğümüz kadarıyla.



Ünlü restaurantımızdan ayrılırken güzel garsonumuzdan ve body guardımızdan öğrendik ki bizim Jose Enrique'ye geldiğimiz yol pek tekin değilmiş ne kadar yakın olursa olsun taksiyle dönmenizi öneririz dediler bize ki zaten ben de gelirken onlara hak vermedim değil. Sokaklar oldukça tenha ve rahatsız edici derece de sessizdi. Onlar bize eğlenceniz bitince buraya uğrayın biz size ayarlarız bir taksi dediler ve biz de ne kadar sıcak kanlı ve iyi bir servis hizmeti diye düşünerek Jose Enrique'ye çok yakın olan tavernalara doğru yol aldık.

Fatih'in her zaman canlı gruplara, yerel müzik insanlarına karşı bir zaafı vardır. Köşedeki eğlenceli müzik sesi de hemen bizi kendine çekti. O kadar şahane bir ortam vardı ki neden Türkiye'de böylesi bir eğlence olmaz diye düşünmeden edemedim. 40-50 yaşındaki amcalar teyzeler o kadar güzel salsa, çaça, baçata gibi kıvrak latin danslarını yapıyorlarki görmelisiniz. Teyzeler şıkır şıkır mini eteklerini topuklu terliklerini giymiş amcalar ise saçları jölelemiş yaşlarının umrunda olmadan o kadar güzel keyfini çıkarıyorlardki bu son yaz gecelerinin. Bir grup tavernanın öneünde sokağa taşan bir kalablıkla dans edip içkilerini efendice içip eğlenirken diğer bir grupta sabahları çarşı olan bir hanın önündeki meydanda açık hava konseri eşliğinde danslarını ediyorlardı. Bizse onları izleyerek daha da keyif dolduk.





Gelin görün ki buradaki eğlencemiz de kısa sürdü. İri yağmur tanelerinin hedefi olmaktan yine kurtulamadık. Daha fazla yağmur yememek ve sabahki su altı gezimizi kaçırmamak için vakitlice otele gitmeye karar verdik.

Ertesi ve tatilimizin son günü Hotel Caribe Hilton'da dalma turumuz için erkenden yola koyulduk. Sualtı rehberimiz kullanacağımız deniz maskemizin nasıl çalıştığını, ağırlığını, acil durumlarda neler yapmamız gerektiğini anlatan kısa bir konuşma yaptı önce bize. Sonra heyecanlı ve hafif korkulu bir şekilde suda ilerlemeye başladık. Karnınızda sürekli bir baskı hissediyorsunuz, nefes alıp vermede sorun yok. Zaten en önemlisi de nefes alma değil mi? Buradaki dalma ekiminin özel olarak baktığı, beslediği ve yetiştirdiği su canlıları arasındaki turumuz böyle başladı.  Aşağıda gördüğünüz nefis görüntülerle turmuz 30 dk da bitti. Bu heyecanı bir kez yaşadıktan sonra daha kolay sualtıyla ilgilenebileceğimie karar verdim.






Otelimize döndükten sonra valizlerimizi resepsiyonda bırakarak havaalanına gidiş zamanımızı beklemek için bir öğle yemeği mekanı arayışına başladık. Hayatımda içtiğim en güzel Pina Colada'yı yapan, muhteşem manzaralı ve inanılmaz güzel sohbeti olan barmene sahip mekan Ocean'ı keşfettik gider ayak.Aslında burnumuzun dibinde olan mekana daha önce uğramadığımız için hayıflanmadık desek yalan olur. Ocean, adıyla müsemma bir yer gerçekten de. Tam okyanusun karşısında bembeyaz nefis şık bir restaurant&bar. Bazı akşamlar dj performansının da olduğunu öğrendiğimi Ocean da isterseniz sadece nefis kokteyler içebilirsiniz, dilerseniz koca bir arkadaş grubunuzla brunch yapabilirsiniz. Biz bir şeyler atıştırıp nefis kokteyllere yumulanlardanız.





Hayatımın en güzel, en keyifli, en keşif dolu ve de en sürpriz dolu doğum gününü canım sevgilimle yaşadım. Umarım bu yazı sizin için de keyifli ve yararlı olmuştur. Benimkisi bu yaşadığım güzel hediyeyi kayıtlara geçirmenin dışında siz potansiyel Porto Rico yolcularına biraz bilgi verme endişedir efendim.



Not: Porto Rico'dan ayrılırken Duty Free'den alışveriş yapmadan amman ayrılmayın. Hayatımda gördüğüm en ucuz Duty Free lerden birisdir kendisi.


21 Eylül 2012 Cuma

Porto Rico' da Rüya Doğum Günü

Geçen hafta bugün 5 suları nereye gittiğimi bilmeden JFK Havaalanına doğru yol alıyordum. Canım, bana sürpriz yapmış ve doğum günüm için beni bir yerlere kaçırıyordu. Havaalanındaki kiosklarda check-in yaparken bile nereye gittiğimizi görmemem için elinden geleni yaptı.

5 saatlik gibi bir uçuştan sonra uçağımız inişi yaparken nereye geldiğimizi gelen anonsla sonunda anlamış oldum. Fatihciğim, beni Porto Rico, San Juan'a getirmişti. Birden kafam karıştı, Porto Rico bildiğim bir yer ama bir dakika neredeydi tam olarak bu yer? Hemen telefonuma sarılarak haritada nerede olduğumuzu anladım.




Hal böyleyken daha önce hiç nedir, neyin fesidir bilmediğim bu ülkeyi araştırma gereği duydum. Bu yazı vesilesi ile de size Vikipedi'den aşağıdaki bölümü kopyaladım.

Askerî tarihi, İspanyol istilacıların Taino yerlilerine saldırdıkları 16. yy.'a kadar uzanır. Porto Rikolular istilacı İngiliz, Fransız ve Almanlara karşı savundukları dört yüzyıl boyunca İspanyol İmparatorluğu tarafından yönetildi. Ada İspanyol - Amerikan Savaşı boyunca Amerika Birleşik Devletleri tarafından işgal edildi ve İspanya resmi olarak savaşı sona erdiren 1898 Paris Antlaşması gereği ülkeyi terketti. Şu an, ülke iç işlerinde bağımsız dış işlerinde Amerika Birleşik Devletleri'ne bağlıdır. Bu nedenle de, ülkede ABD doları kullanılır, halk ABD pasaportuna sahiptir ve ABD sosyal sigorta kurumuna dahildir. Bununla birlikte, Porto Riko ABD başkanlık seçimlerine katılmadığı gibi vergiler iç yönetim tarafından toplanır. Porto Riko'ya gidebilmek için ABD vizesi gereklidir.

Havaalanında indikten sonra hemen taksilerle ulaşımınızı sağlayabilirsiniz. Biz San Juan'ın Condado bölgesinde bir otelde kalıyorduk. Bu bölge sahile yakın daha çok turistik mekanların olduğu bir bölge. Havaalanından Condado bölgesinde 17 dolarla gidebilirsiniz. Bu arada Porto Rico'da taksilerin fiyatı biraz ilginç. Bir yönden bir yöne giderken daha ucuz, aksi yönde giderken 2 dolar daha fazla ödüyorsunuz. Ancak genel olarak taksi ücretlerinin uygun olduğunu söyleyebilirim. Tabiki İstanbul ile karşılaştırmayın, New York ile kıyastan bahsediyorum. Taksicilere New York' taki gibi bahşiş vermenize de gerek yok. Dilerseniz verin o başka tabi. Taksilerin boyutu da bizi ayrıca şaşırttı. Porto Rico'daki taksilerin boyutu bizim sarı dolmuşlarınkiyle aynı. (bknz)

Otelimizi bulduktan ve eşyalarımızı bıraktıktan sonra kısaca bir çevreyi keşif turu yaptık. Çevrede bir sürü restaurant, bar ve cafe bulunuyor. Bizim ilk durağımız yerel bir pub oldu. Hayatımın en güzel Sangriasını sanırım burda içtim. Pembe renkte, karbuzdan yapılmış nefis bir şeydi. Zaten bütün San Juan'da aşık olduğum şey müthiş ucuz ve nefis kokteyller içmek.



Karnımızı doyurduktan sonra sahile inmeye karar verdik ama ne yazıkki bütün tatil yakamızı bırakmayan yağmurun ilk halkasına yakalandık. Böylece biz de otele dönmeye karar verdik. Otelde, sabahın köründe kalktığımız için biraz dinlendikten sonra Old San Juan' ı (adanın şirin eski evlerle ve tarihi her şeyin bulunduğu kısmı) keşfetmek için cicilerimizi giyip yola koyulduk. Şehrin en önemli restaurantlarından biri olan Marmalade'te kendimizi bulduk. Gitmeden önce rezervasyon yaptırmakta fayda var zira biz uzun süre beklemek zorunda kaldık. Dolayısyla bütün gecemiz burda geçti. Aslında ben pek şikayetçi değildim bütün gece burada olmaktan çünkü gerçekten çok şık ve avrupai bir havası olan restaurantın çok güzel yemekleri ve kokteylleri vardı.




Özellikle öyle bir barmeni vardı ki tam anlamıyla işini tutkuyla yapan biriydi. Kendi keşfi olan şeyleri öyle büyük bir tutkuyla anlatıyordu ki görmeniz gerekir. Neyse yemeklere geçecek olursak hemen 4sq'a sarılarak 'tip' lere bir göz attık. Herkes deliler gibi Tiny White Bean Soup' u öneriyordu. Bir de 4-5-6 course'luk menüleri öneriyorlardı. Benim de önerim eğer yolunuz düşerse 5 ya da 6 course luk bir menü almanız yönünde olacak. Böylelikle o güzel yemeklerin 5-6 tanesini keşfedebilirsiniz. Üstelik çok da uygun bir fiyatla yemeklerinizi tadıyorsunuz. Biz 5 courseluk menü için 70 dolar ödedik. Ben en çok yediğimiz mac and cheese' e bayıldım açıkçası. Fatih'in tercihi ise risottolu levrek oldu. Cidden hoş bir tadı vardı balığın da.






Bu muhteşem yemeğin ardından otelimize geri döndük ve otelimize yakın bir teras barda yapılan partiye yollandık. Porto Rico'lu kızların güzelliği ve giyim kuşamı beni cidden etkiledi. İspanyolları hep çok sevmişimdir. Porto Rico'da da yine bu insanların sıcak kanlılıkları, güzellikleri ve eğlence anlayışları bana çok tanıdık geldi.

Devam edecek...

30 Ağustos 2012 Perşembe

Ey Vatan Gözyaşların Dinsin Yetiştik Çünkü Biz...

İlkokuldayken okul korosundaydım. Şimdi kutlanılması yavaştan yasaklanmaya başlayan bütün bayramlarımızda marşlarımızı söylerdik.

Biz Atatürk Gençleriyiz
İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar
Mülkiye Marşı
Yemen Türküsü
Gençlik Marşı
Çanakkale Marşı
Hoş Gelişler Ola


repertuarımızdan hatırladığım bazı marşlar. Marşların sözlerine dikkat ederseniz epey bir milliyetçilik duyguları görürsünüz. Ben bazılarının eleştirdiği eğitim sisteminde ilköğrenimimi tamamladım. Müthiş Kemalist bir öğretmenim vardı, sağolsun, Nermin Öğretmenim. Biri 'hocam' diyecek oldu mu, 'hoca camiide çocuğum' diyen öğretmenlerdendi kendisi.

Ben, hani diyorlar ya, komünist rejimlerdeki gibi tek tip öğrenci, tek tip ders ve tek tip doğruyla yetişen bireyler oluşturdunuz,  işte o nesil içinde büyüdüm.

Kendime bakıyorum da çok şükür ne bağnazım, ne gözümü kör edecek bir milliyetçilik damarım var. Büyüdükçe daha az tarafsız olmayı öğreniyorum çok şükür. Daha fazla empati yapmayı sonra. Ülkenin bugünkü halini sorgularken halkın ne denli önemli olduğunu, o halkın asırlardır küçümsendiğinden nasıl intikamını aldığını görebiliyorum şimdi. Ama yine bazıları gibi o halkı baş taçı yaptığını iddia edip sonra yine aynı halkı hem cahil hem aç ve sefil bırakmamak gerektiğini de biliyorum. Hep ondan olmuyor mu zaten, yokluk içindeki bünyeler çareyi kendine yakın olanı, en azından 5 yılda bir hatırlayanı dost bilmiyor mu? Bir de üstüne eğitimi gereksiz olduğu düşüncesini o bünyelere yedirdin mi tamamdır işte en büyük savaşı kazandınız demektir. İşte bunları düşünmemi, sorgulayıp anlamamı sonra da görmemi sağlayan o komünist dedikleri, tek tip dedikleri sistem yüzünden. (anlatım bozukluğu olduğunun farkındayım da bir zıtlık ancak bu kadar yakışır biz cümleye)

90 yıl önce savaştı, kazandı bu millet. Zafer Bayramı konuldu sonra o destanın adı.

Ne korkunçtur ki bu millet hala savaş halinde daha başka türlüsünden.


başka bir aşk istemez, 
aşkınla çarpar kalbimiz 
ey vatan göz yaşların 
dinsin, yetiştik çünkü biz. 

gül ki sen, neş'enle 
gülsün ay, güneş, toprak, deniz 
ey vatan göz yaşların 
dinsin yetiştik çünkü biz. 

bir güneştin bir zamanlar, ay kadar kaldındı dün 
dün bir ay'dın, sislenen boşlukta yıldızsın bugün, 
benzin uçmuş bak, ne rüyadır bu akşam gördüğün, 
ey vatan göz yaşların dinsin yetiştik çünkü biz. 

beklesin türkoğlu'nun azminde kuvvet bulmayan, 
sel durur, yangın söner elbette bir gün ey vatan. 
süslenir oynar yarın, dün ağlayıp matem tutan, 
ey vatan göz yaşların dinsin yetiştik çünkü biz.


Zafer Bayramınız kutlu olsun...



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...