24 Kasım 2010 Çarşamba

Öylesine Karalamak

Dün yağmur bastırdı ani bir şekilde biliyor çoğunuz, sözüm İstanbul'dakilere (: Ben o sırada sarı dolmuşta Eliflere gitmeye çabalıyordum. Acil bir iş için beraber çalışmamız gerekiyordu. İş çıkışı onların evinin yolunu tuttum anlayacağınız. Aklımda milyon tane ayrı işle ilgili nasıl yaparız nasıl ederizler uçuşuyordu.

Gel gelelim dostlar işlerimiz takribi 2 sularında bitti. Sosyal ağlarda bir şey yaptığınız zaman adı Facebook ya da Twitter olunca markalara her şeyi yapmak çok kolay görünebiliyor zaman zaman. Oysa o kadar çok ayrıntısı detayı var ki.Her detayı görerek kontrolleri yapmak gerekiyor. Dolayısıyla bu detaylar işinizi uzatıyor da uzatıyor. Ancak oturabildik Elifle sohbet ettik. Bir süredir beraber olamıyorduk. Malum o kadar yoğun ki şu dönemler. 9 günlük tatil öncesinde deli gibi çalıştık ama sonunda tatmin olmak hiçbir şeye değişilmiyor emin olun. İnsanın tüm yorgunluğunu alıp gidiyor BAŞARI!

Şimdi geriye bakıyorum da (ahahahaha) şaka gibi bu yeni işimde neredeyse 3. ayım bitecek. O kadar şaşırıyorum ki. Ne kadar çabuk geçmiş zaman hiç farkında değilim. Çoktan bir projeyi bitirdim. Üstüne yeni projeler için çalışmalar halindeyim non-stop. Bir yandan da yaptığım işle ilgili sürekli okumaya, takip etmeye çalışıyorum. Ama hep ama hep bu blogumu ihmal ediyorum sonuç olarak :(.

Klavyenin beni yönlendirmesine göre yazıyorum şu an. Bu sadece bir iş dökmek gibi oldu biraz. Geçenlerde Uğur Hocamla oturduk konuştuk. Yeni işimden oradan buradan. Bana en sonunda dedi ki: "Hayatın nasıl gidiyor peki?" Benim cevabım hiç farkında değilim yine işle ilgili oldu. Bana yine bir ders verdi. "Senin nasıl olduğunu sordum Betül" dedi. Bu cevabı yetti bir bakıma. Bazen düşünüyorum da o kadar çalışmanın sonucunda hayatı kaçırıyor muyuz? Benim Betül hayatı nerede kalıyor. Şu sıralar iş birinci sırada hayatımda. Başka bir aktivitem, hikayem, sevincim ya da üzüntüm yok. Peki ya Betül'ün hayatı nerede? Bu yazı aslında formspring.me den gelen bir soru üzerine yazılmaya başlandı. "Yağmur yağınca aklına ne gelir?"- benim aklıma bir süredir hiçbir şey gelmiyor.

Öyle değildi oysa eskiden. En çok yazmaktı yağmur benim için, sonbahar benim için, toprak kokusuydu. Yağmura rağmen pencereden sarkmak ya da bahçede bankta oturmaktı. Hemen sıcak bir kahve yapıp cama tıklayan damlaları seyretmek vardı. Salona çekiştirilerek getirilen battaniyelerin altına girip romantik komedi izlemek( hımm bayıldım bu fikre yeniden), üşüyüp ürpermek en çok belki de...



Gelin görün ki dün o kadar yoğunduk ki yağmurun şiddetin de bile habersizdim.(: İş yerindekiler bahsediyordu. Öyle haberdarım biraz da.

Öylesine yazdım bu yazıyı. Öylesine paylaştım sadece. Hani olur ya bazen öylesine bir arkadaşınızı ararsınız.
Konuşursunuz da konuşursunuz. Telefonu kapatınca görürsünüz yarım saat, bir saat konuştuğunuzu. Öyle oldu işte benimki de kusura bakmayın (:

Farz edin uzun zamandır görüşmediğiniz arkadaşınızım ve aradım yarım saat dertleştik...

Betül KARA

15:20
24 Kasım 2010, Çarşamba

PS: Bugün başta ablamın olmak üzere tüm güzel, idealizminden vazgeçmeyerek öğretmek sevdasında olan öğretmenlerin günü kutlu olsun. Tabi bir de Başöğretmenimizi de saygı ile bir kez daha anıyorum.

Yorumlar

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...