25 Nisan 2010 Pazar

Tohum Otizm Vakfı' ndan 23 Nisan Armağanı

Yazı biraz geç oldu kusura bakmayın! Bundan yaklaşık olarak bir ay önce Otizm Vakfı'nın 23 Nisan'da blogunuzu çocuklara bırakın diye bir çağrısı vardı. Ben de severek buna katılmak istedim tabiki.

Benim çalışmam da 22 Nisan'da elime ulaşmış ne yazıkki laptop elimde olmadığından henüz yayınlayabiliyorum bu çalışmayı. Sırf 23 Nisan geçti diye bunu yayınlamamazlık yapamazdım. Zira kimbilir yapılan resmin blogtan yayınlanmasını bekleyen biri vardır. O yüzden gecikme için buradan özür diyerek çalışmayı bugün paylaşıyorum.



Ancak ne yazıkki bu sevimli çalışmayı yapan miniğin adı yoktu mailde. Bence çok önemli bir ayrıntı bu! Ben buradan yayını yapıyorum zira benim için de çok güzel bir hediye oldu bu. O kadar zaman oldu ki 23 Nisan'ı kutlamayalı. Oysa ne çok severdim çocukken 23 Nisanları. O güne özel dans çalışmalarımız olur, renkli renkli cicili bicili elbiselerimiz kırmızı rugan ya da beyaz bez ayakkabılarımız olurdu. Hepimiz birer bez bebek gibi ortalıkta dolanır, annelerimizin ya da etraftaki teyzelerin gururlu bakışlarıyla daha da havalanırdık. O gün tüm kaprislerimiz çekilirdi annemiz babamız, abimiz ablamız tarafından! Eh artık kocaman olduk. 23 Nisan'ın anlamı da değişti tabi. Çevremdeki insanlarda genelde işe gidilmeyecek bir tatil fırsatı olarak algılanıyor yalnızca, ne yazık ki!

Bugün çocuk bayramı olarak ilan edilmişse de aslında tarihteki önemi açısından 7 den 70 e tüm Türk Halkının bayramı. Türk Halkı kalkıyor ve yurt emperyalist güçlerce paylaşılırken, savaşmak gerek diyor; meclis kurmak gerek diyor. Osmanlı' nın bitmez zannedilen saltanatına son vermeye cesaret gösteriyor. Daha ne olsun bundan güzel bayram mı olur?

Yalnız diyorum ya umudum kalmadı artık. Gözleri kör uzunca zamandır halkımın. Herkes günü kurtarmanın peşinde, herkes cebine 3 kuruş fazla sıkıştırmanın derdinde tıpkı kul hakkı yemenin en büyük günah olduğu İslam' ın bir numaralı savunucusu, mazlum dostu, tüyü bitmemiş yetimin hakkını kollayan, bununla birlikte çocuklarını gemiciklerden de mahrum bırakmayan, Allah mertebesindeki en büyük mertebeyi şehitliği yan gelip yatmak olarak nitelendiren başkanları gibi! Buna rağmen geçmiş yıllarda bu güzel bayramı kutlamak için kullandığım şu mesajımı yine burada paylaşmak istiyorum. Belki benimle aynı duyguları paylaşan birileri vardır umutları tıpkı benim gibi tükenmiş olan. Onlara mesaj olsun en azından...


Emperyalist güçlere karşı verdiğimiz Kurtuluş Savaşı'nın en önemli adımını TBBM'ni kurarak gerçekleştirdik.Egemenlik kayıt ve şart olmadan millete bağlandı.Türk Milleti emparyalizme dur diyecekti elindeki üç beş çarıkla, kırık dökük kağnısıyla, yorgun 50sinde dedesiyle ya da 14ünde 15 inde çocucuğuyla.Vatan için tekrar sahnedeydi.Sırf yarınları özgürleşebilsin vatan topraklarında güle oynaya çocukları büyüsün, soyunu devam ettirebilsin diye.

Dünya'da ilk defa çocukların bayramı kutlanıyor...Türkiye ve tüm dünya çocuklarının bayramı kutlu olsun...Ulusal egemenlik bayramımız kutlu olsun...

Betül KARA

15:50, Pazar
25 Nisan 10

12 Nisan 2010 Pazartesi

Anne Ben Sunucu Oldum.




Aslında sunuculuk maceramı bir yaz sıcağında Sevgili Cem Evren Ateş ile Likemind Ağustos' ta tanışmama dayandırıyorum. Malumunuz likemind' a ilk defa gelecekler için eskiden bir nevi bir eğitim oluyordu bir ara friendfeed' te. Likemind 'a geleceklerin yapması gerekenler ve yapmaması gerekenler gibi böyle listeler filan yapılıyordu. Mesela yapılması gerekenler listesinin başında Müge Cerman'ı mutlaka bulun, kimseyle tanıştırılmayı beklemeyin, gidin tanışın gibi maddeler bulunuyordu.

Ben ilk maddeyi gerçekleştirdim. Sevgili Müge Cerman' la tanıştım. Birinciyi gerçekleştirmenin verdiği muzaffer edayla ikinci aşamaya geçebileceğimi düşünerek karşıma çıkan ilk insanla yani Cem'le tanışmaya çalıştım. Fakat o da ne karşımdaki insan soğuk mu soğuk biri. Muhabbet etmiyor muhabbetinin devamı gelmiyor. Ee hal böyle olunca süngümüz düştü moralimiz bozuldu. Likemind'ın geri kalanını tanıdığımız simalarla geçirmeye karar verip birileriyle tanışma faslını orada bitirdik.

Yalnız ben işin aslını sonradan öğrendim. Meğersem Sevgili Cem de oraya ilk defa gidiyormuş, o da benim gibi tam olarak nasıl davranacağını bilemediği için muhabbet edememiş. (:


İkinci likemind' da ise eh birincisini atlatmanın verdiği rahatlıkla insanlarla tanışmak daha kolay oldu. Hatta o yeni tanışılan insanlarla Likenight'larda daha da kaynaştık. (bknz: Gabriela, Burak Bayburtlu, Başar vs.) Ancak gelin görün ki katıldığım bu ilk Likenight' da da Cem ile ikinci defa tanışmaya kalkıştım. Bu kırdığımız potla birlikte sonunda muhabbetimizi etmeye başladık bu sefer. Bana muhtemelen çok konuştuğum için "Kafamda bir reklamcılık programı fikri var. Sunar mısın?" diye teklifte bulundu. Pişman olmuştur heralde başına benim gibi bir belayı sardığı için. (:

Ve elime mikrofonu tutuşturduğu gibi şu aşağıdaki programı çekti.




Gördüğünüz gibi tam olarak kurduğum cümlelerin farkında değilim, mütemadiyen bir ııııı sesi ve sanki çok lezzetli bir yemeği yemiş de öyle gelmiş program sunuyor gibi bir damak sesi çıkarmaktayım. Ancak dostlarım abartmıyorum; Cem elime mikrofonu verdi, kameranın

karşısına geçirdi ve başladım sunumumu yapmaya. Allah'tan ilk programı Cüneyt Bey gibi gayet sıcak bir insanla ve zaten önceden de tanıdığım ve hep sohbet etme şansını da yakalayabildiğim Uğur Hocam gibi bir üstadla yapıyordum. Ve yine Young Guns projesi bildiğim bir konuydu. Zira daha önce Gabriela ile Uğur Hoca'yı Project House'da ziyaret edip projeyle ilgili Gabi'nin blogu için röportaj yapmıştık. Ve gördüğünüz üzere ilk sorudan sonra adaylarla röportaj kısmına geçildiğinde üstümden heyacanımı atmış bulunmaktayım.

Enteresan olduğunu düşündüğüm bir nokta var ki; yahu sanki canlı yayın yapıyormuş gibi kesmeden bu haliyle programı yayınlamamız. Ama olsun bu haliyle sunuculuk konusunda ne kadar ilerlediğimi sizler de görmüş olacaksınız. Zira bu benim tek programım değil. Arkasından gelen bir de Evimizinherşeyi programları maceram var ki onları başka yazılara saklıyorum. (:

Eh ilk deneyim için sizler neler düşünüyorsunuz bakalım? Fena sayılmaz değil mi ya. Arkası gelsin mi? Gelecek midir acaba? Gelmeli midir? Ya da ne beklerdiniz özellikle beni tanıyanlar bilenler?


Yorumlarınız çok değerli ilk defa bir yazının sonunda açık açık yorum beklediğimi belirtiyorum. Pamuk eller klavyelere...

Betül Kara

00:03
13 Nisan 10, Salı

4 Nisan 2010 Pazar

bir kuple dedikodu, bir doz film, bir parça meşk...


Dün evde kalakaldım. Geçen hafta sonu dışarı çıkmamış bir ilke imza atmıştım. Beni bilen bilir her hafta sonu hatta cumadan başlayarak kendimi sokaklara atarım. Derken dün baktım yine evdeyim. Diyorum kendi kendime bu işte bir terslik var. Derken Tuğçe'yle twittleşmeye başladık. Acı gerçeği yüzüme vurdu. Yaşlılık sinyali verdiğimi söyledi. İşte zayıf noktamdan yakalamıştı beni. Hemen olaya müdahale ettim ve saat 21:30'da evden çıkıp eski bir arkadaşımla Beşiktaş'ta görüşmeye karar verdik. Bu arkadaşımla da ne zaman bir araya gelmeye kalkışsak hep bir sorun yakamızdadır. Bir türlü adam akılı muhabbet edemeyiz. Derken makus tarih yine yakamızı bırakmadı. Acil bir telefonla erkenden ayrılmak zorunda kaldı ):

Onla yollarımı ayırınca Evimizinherşeyi editörü sevgili Elif'in evinin yolunu tuttum. Saat 00 civarı Elif'teydim. Ne dedikodular ne dedikodular, ne iş güçler, ne aşk meşkler, daha neler neler. Üf amma konuşmuşuz deyip yatmaya karar verdiğimizde saat 05:05' ti. Saate bakmasaydık daha da uyumaya niyetimiz yoktu ya. Canım Elif'imle sohbete doyamıyorum zaten ben.


Sabah kalktık kahvaltı faslına geçeceğiz, öğle yemeğiydi aslında bu yaptığımız da. Kahvaltı yine hoştur beştir derken film izlemeye koyulduk. Oldukça enteresan bir film izledim. "Young People Fucking". Toronto Uluslararası Film Festivalinde 3 ödül almış bu film. Ayrıca 2009 yılında en iyi komedi filmi dalında, en iyi yönetmen, aktör ve senaryo ödülü almış. Filmin IMDB puanı ise 6.6. Türkiye'de gösterime girmemiş olan bu filmi can sıkıntılıysa açın izleyin, can sıkıntınızı alacaktır.

Filmin sahneleri canınızı sıkmayacak cinsten ve en önemlisi insanlar arasındaki ilişkiyi güzel anlaşmışlar. Filmde bir evli çift, eskiden sevgili olan bir çift, ilk kez çıkan bir çift, çok yakın iki arkadaş olan bir çift ve bir de grup fantezisini anımsatan kanımca en komik olan bir 3'lü grup görüyoruz. Her hikayede kendinizden bir şeyler bulabileceğiniz noktalar olduğunu düşünüyorum.Filmde kısaca, değişik ilişki seviyelerindeki 5 çiftin sorunlu ve komik seks hayatları etrafında seksin 6 aşaması anlatılıyor. Filmin fragmanını da sizin için burada paylaşıyorum (:

Bu hafta sonu keşfim bu filmle sınırlı kalmadı. Bir de enfes bir Gökhan Kırdar şarkısı öğrendim. Bugünkü yazıma izninizle bu şarkıyla son vereceğim, dostlar. İşte o enfes şarkı ve sözleri.
Ignite

dans eden güneşin eteğinde
bir o yana bir bu yana savrulurken sevişelim.
erir güneş, erir tenim bu defa sabah olmayacak
utanır sesim bir daha söylemez.
içimdesin nasılsa susarım avunmaz bedenim.
uçarım sarılırım kanadına
Betül KARA
23:37
4 Nisan 10, Pazar
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...