31 Ekim 2011 Pazartesi

Kasımda Aşk Başkadır! (Sweet November)

Kasım ve aşk…En aşık olunası zamandır sanki.Sanki sonbaharın en kızıl haliyle aşkın rengi kırmızı birbirine kenetleniverir bu ayda.Kasımda Aşk Başkadır, sadece o zamanda.

Kasımda Aşk Başkadır, romantik filmler kategorisinde kuşkusuz ilk beşte sayılabilir. Oyunculuk bakımından kanımca Keanu Reeves filmde anlatıldığı gibi aşık erkek psikolojisine girememiş, tam anlamıyla rol yapmaktadır. Halbuki Keanu Reeves & Charlize Theron ikilisini "Şeytanın Avukatı" filminde izlediğimde çok yakıştırmıştım. İzlediğimiz bir aşk filmi olmasına rağmen Keanu Reeves cephesinde rolün tam oturmadığı düşüncesindeyim.Charlize Theron tarafında ise işler daha iyi. Theron rolünü başarıyla gerçekleştirmesiyle birlikte uçarı kız havalarıyla insana “cuk” oturmuş hissini uyandırıyor.

Hikayeye dönersek şayet Nelson (Keanu Reeves) başarılı bir reklamcı ve hırsıyla yaşamı ıskalamış biriyken esas kızımız Sara (Charlize Theron) yaşamı iliklerinde hissedercesine yaşamayı kendine misyon edinmiştir. Aslında sorduğum zaman kendime; birçok insan için; Kasımda Aşk Başkadır filmini bu kadar özel kılan nedir diye cevabımı bulmakta zorlanıyorum. Hikayeye ayrıntıları göz ardı ederek baktığınızda güzel ama imkansız bir aşk izliyoruz. Hayatın içinden tipik bir hikaye. Sorumun cevabı da kendiliğinden çıkıyor bu noktada sanırım. Hayatımızda hangimiz bitmesini istemediğimiz bir aşk hikayesi yaşamadık ki. Zamanın öylesine götürdüğü yere kadar gitmek isterken siz her zaman bu şansı tanımayabilir hayat size. Tıpkı filmin muhteşem müziği only time da geçtiği gibi. Enya’nın “only time” ı özellikle Nelson’un Sara’yı çaresizce bırakıp gittiğinde; beraber zaman geçirdikleri bütün mekanlarda onu tekrar tekrar hatırladığında muhteşem bir etki bırakmaktadır.

Umutsuz bir romantik ruhunuz varsa Nelson’un “Sen benim ölümsüzlüğümsün” ve ”Kasımdan başka bildiğim bir şey yok” replikleri üzerinizde kaçınılmaz bir etki bırakacaktır. Elinize alacağınız koca bir kupa kahveyle birlikte pencerenizi tıkırdatan yağmur eşliğinde battaniyenin altına girip izleyebileceğiniz hayata dair aşka dair bir filmdir Kasımda Aşk Başkadır.

20 Ekim 2011 Perşembe

Mevsim Sonbahar Sevgilim

Piraye için Yazılmış:  Saat 21-22 Şiirleri

Çiçekli badem ağaçlarını unut.
Değmez,
bu bahiste
geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
Islak saçlarını güneşte kurut :
olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın
nemli, ağır kızıltılar...
Sevgilim, sevgilim,
mevsim
sonbahar...




Nazım Hikmet Ran
8 Kasım 1945

Sevgilim mevsim sonbahar ve sen benimlesin (:

19 Ekim 2011 Çarşamba

Kelebekler Neden? Korkudan mı Yoksa Aşktan mı?

"I had butterflies in my stomach" yazıyordu kitapta. "had butterflies" ne demek diye sordu sevimsiz şey. Sonra da "feeling nervous" (endişeli hissetmek) diye açıkladı. Ardından Rusya'dan bir kız, Polonya'dan başka bir kız bir de ben:
- Heyecanlanmak anlamına da gelmez mi? diye sorduk.
-Hayır dedi, "bu endişe hissetmektir" diye ekledi. Biz ise;
-Ama birini öptüğünde ilk defa ya da hoşlandığın birini gördüğünde karnında kelebekler hissetmez mi insan? dedik. "Bu pozitif anlamlı bir şeydir." diye devam ettik.
-Hayır yanlış biliyorsunuz, o his endişeli bir histir. dedi.


Sevimsizin üstüne iki Amerikan hoca daha aynı açıklamayı yaptı. (Hakkını yemeyeyim biri duruma göre değişebilir dedi ama daha çok olumsuz dedi. Biz açıklamaya kalkınca da "Kızlar lütfen bu sizin dilinizde değil İngilizce' de böyle" dedi.)

İki gündür aklımdan bu sözünü geçiriyorum. Karnımda kelebekler hissetiğim zamanları düşünerek. Hakikaten endişeydi de ben mi kendimi mutlu sanıyordum acaba? Cevabım için çok geçmedi. Hayır kesinlikle öyle değildi. Karnımda kelebekler hissetmek çok güzel bir şeydi benim için. Yazılar bile yazdırır insana (: Bunun üzerine kelebeklerin anlamının neden İngilizce' de böyle olduğunu buldum sanırım.

Amerikalılar her şeyden korkuyorlar. Kendilerine dev binalar ardında bir dünya yaratmışlar. Bireysel silahlanmanın dünyada en fazla olduğu ülke olmasıyla ünlü. Her 10 kişiden 9'u nun silahı olduğunu biliniyor. Ve silahlanma anayasa tarafından güvence altına alınıyor bu ülkede.* Bu ülke insanları o kadar korkak ki dünyanın belki de en hümanist ırkını soy kırıma uğratmıştı. Sonra kendi içlerindeki Afrikalı- Amerikalılara yıllarca 2. vatandaş muamelesi yaptılar. Onları ötelediler ötelediler.

Şimdi benim bu kelebek meselesinden anladığım Amerikalılar "aşık olmaktan" bile korkuyorlar. Birine karşı yoğun hisler hissettiğinde heyecanla birlikte gelen o nefis duyguyu tedirginlik olarak açıklıyorlar. Bencillikten ölesiye gözü dönmüş bu toplumda insanlar hayatlarına ikinci bir insanı davet etmekten korkuyor, korkarım. "Kelebekler" dillerinde tedirginlikle anlam buluyor ne yazıkki.

Biz diğerlerimiz bütün ısrarlarımıza rağmen kabul ettiremedik güzel bir şey olduğunu. Ve kabul ettik tedirginliği. Ne de olsa Amerikadaydık ve rüyayı yaşamaya gelmiştik ve oyunu onun kurallarına göre oynamalıydık. Madem hepimiz çok biliyorduk neden gelmiştik bu ülkeye değil mi?

Konuyla ilgili nefis bir video var. Son olarak sizinle onu paylaşacağım. Umarım ne demek istediğimi siz de anlamışsınızdır.


a brief history of the united states of america from jjjaaaayyyyy on Vimeo.

*Konuyla ilgili habere buradan ulaşabilirsiniz.

8 Ekim 2011 Cumartesi

Rodrigo'nun Gitar Konçertosu

Lise 1'deydim.

Resim derslerimiz için şanslıyız ki atölyemiz vardı. resim yaparken hoca müzik koyardı. En çok dinlediğimiz müziklerden biri klasik müzik karma cd siydi. O cd yi bana üst sınıflarımızdan bir çocuk kopyalamıştı. 3 adet karma klasik müzik cd im vardı.

O derslerde en çok beğenerek dinlediğim parçaydı bu. Rodrigo'nun Gitar Konçertosu. Ders çalışırken dinlediğim, üzerime garip bir huzur ve hüzün getirirdi kimi zaman bu uzun konçerto*.

Müziklerdeki değişkenlik, iniş çıkış sanki hayatımızın içinde bulup sürekli kaybettiğimiz dengeyi anlatıyordu. Bazen ısrarcı ve hızlı koşuşturmada, bazen genç dinamik bir havada bazense hiddetli aşılması güç bir enerjiyle, ama sonunda hep bilgece ve sakince...

İyi dinlemeler.



*Konçerto, sanatçının bir veya birkaç müzik çalgısıyla virtüözitesini (çalma ustalığı) ve müzikal yeteneklerini dinleyiciye sunmak amacıyla icra edilen müzik parçasının genel adıdır. Genellikle ilk bölüm hızlı, ikinci bölüm yavaş, üçüncü bölüm ise yine hızlı olur. En genel şeklinde bir solo çalgı ve orkestra olur.

7 Ekim 2011 Cuma

"Meğer bir masalmış, aşk masalı..."

Blogumun ikinci konuğu bir Ankara yemeğinde tanıştığım, sosyal mecralarda severek takip ettiğim, sohbeti, aklı ve duruşuyla çok beğendiğim, pek muhterem _İzmir insanı_ sevgili arkadaşım Mümin.

Mümin blogunda daha önce yayınlamadığı bir hikayeyi paylaştı benimle. Kendisine çok teşekkür ediyorum ve ekliyorum: eğer takip etmek isterseniz şuradan Mümin'in bloguna ulaşabilirsiniz.


---------------------------

Aslında beklenmedik bir şey de değildi..

Bir sabah yataktan sıçradığında sadece açık perdeden içeri süzülen bahar güneşi ve odada bıraktığı hafif sıcaklığın yanında havada uçuşan tozlardan başka bir şey yoktu etrafında. Yine de etrafına bakmak yerine gözlerini tavana dikip biraz önce gördüklerini tekrar gözlerinin önüne getirdi. Düşündü, düşündü, düşündü..
“Neden?” diye sordu. “Neden şimdi?” Kötü bir zamandı ve beklediği son şey rüyasına gelmişti. Kendisini kaçınılmaz sona biraz daha yakın hissediyor ama yine de, kendini duvardan duvara vurduracak, o sondan mümkün olduğu kadar uzak durmak istiyordu.


-o-

Alışmıştı artık, zaman zaman rüyalar ve düşünceler bir oluyor, ying ve yang gibi birbiri etrafında dönerken büyüyor, büyüdükçe acıyı ve tatlıyı içine alan bir dünya gibi sarıyordu etrafını. O ise buna karşı koyamıyor, gözleri önünde filizlenen tohumun büyüdükçe ona verdiği heyecanın da etkisiyle günleri daha hızlı geçirmek istiyordu. Günler daha hızlı geçecek, filiz daha hızlı büyüyecekti. Her geçen gün büyüyen papatyanın kelebekten uzun, kaplumbağadan kısa ömrünün, hafif de olsa bahar güneşi alan salon masasındaki eski cam vazoda beş ile yedi gün içinde tükeneceğini düşünmüyordu.


Günü geldiğinde, uyandığında hissettiği şey ne odaya sızan güneş, ne hafif aralık camdan gelen toprak kokusu, ne de fırından yeni çıkmış poğaçaların çıtırtısı oldu, sadece ve sadece besleyip büyüttüğü “umut”ların artık yeterince yeşermiş ve uçmaya hazır kelebek edasında bekleyişini gördü aynadaki aksinde. İlk kez anne diyen bir bebeğin gülümsemesi vardı yüzünde ve annenin gözlerindeki ışıltı kaplamıştı göz bebeklerini. Fakat erken gelen bu gülümsemenin yerini, ara sıra güzel şekiller çizse de son zamanlarda gri gri dolaşan bulutlar gibi keyifsiz bir havanın alacağının da farkında değildi. Güzeldi..

-o-

“Yanlış her zaman yanlış değildir ama ne zaman yanlış ne zaman doğru, bunu da bilmek kolay değildir.”
Bilemiyordu. Siyah ve beyazın dansı gibi büyüyen heyecan, bir anda bozulan bir dengeyle siyah ve beyazın iç içe geçtiği gri bulutlar halini almıştı. Artık hakimiyetinden çıkan filiz koskoca bir ormana dönmüş ve adeta onu esir almıştı, fakat birbiri ardına istiflenmiş dev ağaçlar olsa da orman, sonuçta hayatı bir kibrit çöpünün ucundan çıkacak kesif bir kükürt kokusuyla son bulacak kadar zayıftı ve nitekim öyle de oldu. Önce bir “ses” duyuldu, sonra bir “çıtırdı”, kimileri bunun kırılan bir kalpten geldiğini söylese de kibrit her şeyin özetiydi aslında. Is kokusu boğazını, duman gözlerini yakarken, ne bir parça öksürük ne de bir damla gözyaşı sarfetmeden kurtarmak istedi filizlenen çiçeğini. Küçücük bir papatya olmasını beklerken orman olup hem kendini hem onu yakan bu “umut” adeta ömrünün bitmesini bekleyen kaplumbağa gibi çıktı alevlerin arasından. “Baba” diyordu gözleri ışıl ışıl, bekliyordu, kıyıya paralel giden Alsancak – Konak vapurunda bir parça gevrek bekleyen martılar gibi bekliyordu. İlgi bekliyordu, sevgi bekliyordu. Aldı.


Bir sabah yataktan sıçradığında sadece açık perdeden içeri süzülen bahar güneşi ve odada bıraktığı hafif sıcaklığın yanında havada uçuşan tozlardan başka bir şey yoktu etrafında. Az önce gördüklerini gözlerinin önüne getirmek yerine sol tarafına hafif bir bakış attı. Görebileceği her şey oradaydı zaten, eski cam bir vazodaki “umut” ve yanında bir kitap, üstünde de bir isim, “Bir Aşk Masalı”…

Mümin Erakbaş
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...