2 Ağustos 2010 Pazartesi

Hey Starbucks neler oluyor dostum?

Starbucks=Lovemark. Bu benim için epeydir böyle süregelen bir şeydi. Her zaman da birçoklarına karşı sanki marka benim babamın oğlununmuş gibi de savundum. Özellikle "amerikancı" marka oğlum, hepiniz özentisiniz, deyip yine o dönemler Mc Donalds' lardan çıkmayan arkadaşlarıma karşı çok daha fazla savundum. Çok platformda emparyalizme karşı olsam da iş Starbucks'a gelince kavram benim için memnuniyetle değişiyordu. Çünkü marka beni çok iyi anlıyordu.


Starbucks' a karşı birçok insanın düşüncesinin aksine daha farklı bir bakış açım olmuştur. Bendeki algısı müşterisine evinden sonraki en rahat ortamı yaratan bir marka şeklinde oldu gerçekten de. O sebeple kahvemi içeceksem tüm diğer markalardan ziyade hep Starbucks'ı seçmişimdir. Hangi Starbucks' lara gitmedim ki? İstanbul'dan başlarsam eğer; Bebek, Kanyon, Sun Plaza, Ömür, Yeşilköy Fly Inn, Bakırköy Town Center, Bakırköy Carousel, Bakırköy Capacity, Taksimdeki 3 ayrı şubesi ve The Marmara Oteli, Kadıöy Rıhtım, Bahariye, Moda, Bağdat Caddesindeki 3 ayrı şubesi, Nişantaşı cadde üzeri ve City's, Kadıköy Natilius, Beşiktaş, Astoria (ve aklıma gelmeyenler olabilir); Adana Ziyapaşa, M1 AVM ve son olarak Erasmus yaptığım sıralarda Karlsruhe' deki tek şubesi şimdiye kadar ziyaret ettiğim Starbuckslardır. Hele ki Almanya'daki Starbuckstayken kendimi Türkiye'de gibi hissederdim en sevdiğim yerlerden biriydi. Ders çalışırdık çok rahat.

Hiçbir zaman ukalalık yapmayan enerjik çalışanları ve sunduğu kusursuz hizmetiyle gönlümü fethetmiştir. Bu algımın sebeplerinden biri de 3. sınıftayken "barista" olarak çalışmak için başvurduğumda oluşmuştu. İlk görüşmeyi merkez ofiste yaptıktan sonra 2. görüşmemizi bir mağaza yöneticisiyle gerçekleştirecektim. Benimle tam 45 dk. lık bir görüşme yapmıştı mağaza yöneticisi. Bu o kadar hoşuma gitmişti ki. Önce "alt tarafı kahve yapıp onu satacağım, hadi bilemedin masa toplayacağım" diye düşünmüştüm. Ama işte tüm bu lovemark meselesinde olayı böyle hafife almamaktan geliyordu bence. Müşterisine en uygun servis elemanını bulmak onların en birincil işiydi. Bu sebeple benimle 45 dk. lık yaptıkları görüşme aslında müşterilerine saygıdan geliyordu belki de en fazla.

Her daim bu şekilde düşündüğüm, en ufak bir arzumu itiraz etmeden yerine getiren marka bugünlerde karşıma görmek istemediğim bir biçimde çıkıyor. Geçen pazar Elif' le en sevdiğimiz Starbucks' a  gidelim dedik, Tünel'dekine. O da neydi öyle. Israrcı mı ısrarcı bir kız kasada. O sosu ister misiniz? Şunu yemek ister misiniz?  Bilemiyourm belki çoğu mağazada bu yapılıyor ama o arkadaşın tavrından rahatsız olduk. Sadece ben de değil Elif de aynı şeyi düşünmüş. Ve tuvaleti de şimdiye kadar hiç görmediğim kadar pisti. Hep takdir ettiğim yanlarından biri de buydu. Ne kadar yoğun olursa olsunlar hep temiz tuvaletlere sahip. Masalar her daim derli toplu. Her şey üst üste gelir ya. Oturduk masaya biz söylemesek kimsenin gelip alacağı yok bizden önceki boş kahve kutularını, yenilmiş yarım bırakılmış yiyecekleri. Bir müddet sere serpe durdu önümüzde. Alışkın olduğumuzdan hemen toplanmasına önce ses etmedik tabi ki. Eh sonra seslenmek zorunda kaldık. O kadar da olur canım derken bugün yine The Marmara' daki Starbucks' ın tuvaleti de görülmeye değerdi. Bana nefret ettiğim Burger King, Mc Donalds tuvaletlerini anımsattı ve bildiğiniz üzüldüm. Çünkü bu isimlerini dile getirdiğim diğer iki markada bu durumu herkes tarafından kanıksamış görünüyor. Ama açıkçası ben bu durumu kanıksamayı Starbucks' ta hiç mi hiç istemiyorum. Diyorum ya evimden sonraki en rahat ikinci adres benim için. Hem öyle çok kolay gönlümü bir markaya veren biri de değilim ki ben. ):


Bu konuyu düşünüyordum bir süredir. Acaba lovemark yaratmak her zaman güzel bir şey değil mi? Müşteri çok mu beklentiye giriyor? Sonuçta bir marka hele ki Starbuck gibi bir dünya devinden bahsediyoruz burada illaki yönetimi güçleşmeye başlayacaktır. Benim anlayamadığım bunca yıldır tek kötü deneyim yaşamadığım dostuma bugünlerde neler oluyor?

Not: Dün itibariyle (13 Eylül 2010) yukarıda adı geçen Starbucks mağazalarından The Marmara Otelinin altındaki mağazaya yolum düşmüş oldu. Sanki bir şeyler düzenlenmiş gibi. Özlediğim güler yüzlülükteki Starbucks Baristaları ve olabildiğince temiz bir tuvalet. Buna çok sevindim. Zira şu an Starbucks Deneyimi adında bir kitap okuyorum ve fikirler silsilesi içinde başım dönüyor ve orada yaşanan tutkuyu ben kitabı okurken yaşıyorum.Tüneldeki mağaza için tekrar ek yapacağım. (:


Betül KARA

23:50
2 Ağustos 2010, Pazartesi
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...